VAROLUŞÇU PSİKOTERAPİ

Gece saat 3:12. Öylece duvara bakarken buldum kendimi. Olanları anlamaya çalışırken kaç gecedir gözüme uyku girmediğini hatırladım. Her gece içimde bir burukluk, sabahı nasıl edeceğimi bilmeden saatlerce bilgisayar başında film izleyerek ya da kütüphanemden gelişigüzel seçtiğim bir kitabın orta sayfasından okumaya başlayarak uyumaya çalışıyorum. Gündüz işe gidiyor, sadece para kazanmak için günümün büyük bir kısmını masa başında geçiriyorum. İşim olmasa ne yapacaktım ki zaten? Evde pinekleyip yine beni gaza getiren o videolardan birkaçını izleyip sonra hiçbir şey yapmadan o gelip geçen motivasyonla akşamı getirirdim heralde, her pazar yaptığım gibi. Ama o gün dedim ya 3:12'de kendimi duvara bakarak bulduğum o gece tüm bunlar aklımdan geçerken bir baktım saat 5 buçuğu geçmiş ezan okunuyor. İkinci bir kendime gelişi de o an hissettim. Bir şeyler yapmalı. Ağır ağır uykuya dalmaya başladım o an.

O günden sonra her gece hayatımda neyin değişmesi gerektiğini düşünür oldum. Düşünüyordum düşünmesine de bir çıkar yol bulamıyordum. Yine böyle bir gün okuduğum kitaplardan biri geldi aklıma. ''Varoluşçu Psikoloji''! Acaba sancılarıma bir çözüm olabilir miydi varoluşçu bir psikolog? Denemekten ne çıkar diyerek bir arayışa girdim. Nereden bilirdim bu arayışın kendimi yeniden keşfin ilk adımı olacağını? Bugün itibariyle iki yılımı doldurdum terapistimle. Hem de ne iki yıl! Bu iki senede işim, kız arkadaşım, yaşadığım şehir, zihnim... Neredeyse her şeyim değişti. Tüketen değil üreten biri olmak istediğimi anladım. Bugün hayatın son günü olsa hiç pişman olmaksızın nasıl yaşanması gerektiğini öğrendim. Mutlu olabilmek için çok küçük şeylerden keyif almanın ne denli doyurucu bir his olduğunu... Sevmediğin bir işi ne pahasına olursa olsun bırakmanın ve kendini bulduğun bir işle meşgul olmanın ne kadar anlamlı olduğunu... Başkalarının ne söyleyeceğini umursamadan yaşamanın hafifliğini... Dünü ve yarını dert etmeden, kendini kimseye sevdirme zorunluluğunu omzunda hissetmeden, seninle sen olduğun için dost olan insanlarla bir fincan kahvenin hiç tatmadığın bir lezzete sahip olduğunu...

Zorluklarla mücadele etmek için kimseden yardım beklememek gerektiğini ve sorumluluk almadan hiç bir problemin çözülemeyeceğini, oturduğun yerden ne kendi hayatını ne de dünyayı kurtaramayacağını gördüm.

Terapistimle gerçekleştirdiğim her seans kendimle, gerçeklerimle yüzleşme anlamına geliyor. Hayatın kemerleri elinde olmayan herkese bu tür bir desteği öneririm.