ANKSİYETE BOZUKLUĞU NEDENLERİ

Anksiyete, her insanda bir miktar bulunan içsel korku, kaygı, sıkıntı halini belirten ifadedir. Nedeni belli olan durumlar için anksiyete kabul edilebilir bir duygu durumudur. Bireyi tedirgin eden ve kaygılandıran olaylar ortadan kalktığında anksiyete de ortadan kalkacaktır. Bunun yanında nedeni belirsiz ve tam anlamıyla anlamlandırılamayan kaygılar bireyi anksiyete boukluğuna sürükleyebilir. Böyle durumlarda birey başına kötü bir şeyler gelecekmiş hissine kapılır. Buna karşılık bireyde bedensel ve zihinsel bazı kontrolsüz tepkiler ortaya çıkar. Anksiyete bozuklukları bireyin yaşamında faklı şiddette, değişien süreklilikte ortaya çıkar ve birbirinden farklı davranış biçimleriyle kendini gösterir. Bu değişkenlere bağlı olarak anksiyete bozukluğu; özgül fobi, sosyal fobi, agorafobi, panik bozukluk ve yaygın anksiyete bozukluğu gibi faklı isimlerle nitelendirilir. Bu tanılar içine girmeyen ve daha az sıklıkla karşılaşılan başka anksiyete bozuklukları da vardır.


ANKSİYET BOZUKLUĞU NEDENLERİ

Anksiyete bozukluğunu ortaya çıkmasına neden olan birçok etken olduğu bilinmektedir. Bunları açıklamaya çalışırken psikoloji bilimi; psikolojik kuramlardan faydalanır, çevresel faktörleri ve insanın biyolojik yapısını inceler.

PSİKOLOJİK YAKLAŞIMLAR

Psikanalitik Yaklaşım

İd, ego ve süperego psikanalitik yaklaşımın temel ögelerindendir ve insan davranışlarını açıklama çalışırken kullanılan terimlerdir. Üçlü mekanizmada yer alan id, haz odaklı odaklıdır; Sevk ve hoşnutluk veren peşinde koşar ve bireyi acıya sürükleyenden kaçınmaya çalışır. İd, arzulanan her şeyin yerine getirilmesini ister. Süperego için toplumsal beklentiler en önemli unsurdur. Birey sosyal yaşamın ödüllerini kazanmak için diğerlerinin beklediklerini en iyi şekilde yerine getirmeye çalışken toplumsal yaşantının cezalandırmalarından kaçınır. Diğer insanlar gözünde kabul görmek en büyük amacıdır. Ego ise id ve süperego arasında dengeleyici bir çark gibidir. Bu üç unsuru birbirine bağlı çarklara benzetirsek ego, dengeyi sağlamak için tam ortada yer alır. Hayattan sevk almak ve aynı zamanda toplumsal kabul sınırlarında hayatı devam ettirmek için bitmek tükenmek bilmeyen bir çaba içindedir. Bu sistemde ego yeterince güçlü değilse bu denge bozulur ve bireyse kaygı belirtileri ortaya çıkmaya başlar. Psikanalitik yaklaşım temelde dengesini kaybeden bu sistemin anksiyete bozukluğunun sebebi olduğunu iddea eder.

Davranışçı Yaklaşımlar

Davranışcı yaklaşımla öğrenme süreçlerinin rolüne odaklanır. Anksiyete bozukluğunda önceki deneyimler ve buna bağlı olarak ortaya çıkan sonuçları arasında bireyin otomatik bir bağ kurduğunu ifade eder. Tekrar kaygı yaratan benzer durum, ortam veya nesne ortaya çıktığında herhangi bir uyaranın anksiyete belirtilerini oluşturmaya başladığını savunur. Bireyler olarak bizler buna tam olarak anlam veremez ve belirtilerin sebebini anlamakta güçlük çekeriz. Burada insanların sadece kendi yaşantısından öğrenmediğini belirtmekte fayda var. Çevrede meydana gelen durumları görerek de neden-sonuç ilişkisi kurulur. Hayatımızın herhangi bir kesitinde diğer insanların yaşantılarını görerek sosyal bir öğrenme ortamı her zaman vardır. Ansiyete bozukluğunun kaynağı bu öğrenme süreçleri ile açıklanabilir.

Bilişsel Yaklaşım

Birey yaşantısını algıladığı gibi anlar. Bilişsel yaklaşım bireyin yaşadıklarını çarpıtmış olma ihtimalini değerlendirir. Gerçeğinden çarpıtılmış deneyimler, yaşadıklarımız hakkında hatalı düşünce ve buna bağlı olarak duyguların ortaya çıkmasına sebep olur. Anksiyetenin kaynağı ortaya çıkan olayın kendisine bağlı olmamakla birlikte bireyin o olayı nasıl algıladığıyla ilgili bir süreçtir. Anksiyete bozukluğu bireyin zihinsel bir çarpıtmasının sonucu olarak ortaya çıkar.

BİYOLOJİK YAKLAŞIMLAR

Kalıtım

Otonom sinir sistemi bireyim istemdışı çalışan fizyolojik tepkilerini kontrol eder. Kalp hızı, sindirim, solunum, tükrük salgılanması, terleme, işeme fonksiyonu, cinsel uyarılma gibi durumlarda etkilidir. Anksiyete bozukluğu fiziksel belirtilerinin birçoğu otonom sinir sisteminin tepkileridir. Otonom sinir sistemine bağlı tepkiler kalıtsal olarak nesilden nesile aktarılır. En yaygın anksiyete bozukluğu olan panik atakta bireyin birinci dereceden akrabalarında anksiyete bozukluğu görülme olasılığı %15-18, ikinci dereceden bir akrabalarında görülme olasılığı %6 civarındadır.

Biyokimyasal Nedenler

Noradrenalin ve serotonin gibi nörotranmitterlerin anksiyete bozukluğunda etkili olduğu düşünülmektedir. Bunun haricinde sodyum gibi nörokimyasal maddeler üzerinde yapılan çalışmalarla yapay panik ataklar oluşturulabilmiştir.