Bîi’BİLİNÇ, Bî’FİKİR

Yaratma gücüne sahip bir irade, ya da bilinç bir hiçlikte, hiçbir insanın aklının bilmediğinde, görmediğinde ve anlamlandıramadığında mekânı ve onun gölgesi olan zamanı yarattı, kısacası evreni. Var ettiği ve etmediği her şeyi ise belli nedenlere bağladı. Her maddeyi değişken veya sabit bir çeşit davranış psikolojisine bağlayarak yarattı. Her ne kadar anlamaya gücümüz yetmese de bunu yapan da bir psikolojiyle yaptı yani her şeyin kendi iç yapısının psikolojisi varsa oda öyle olmalıydı. Biz bu davranış biçimlerine farklı isimler koyduk, felsefe dedik birbirinden ayırdık, bilim dedik tekrar bir araya getirerek bilim felsefesi dedik. Fakat her varlığın aslında belli bir psikolojide yani kendi çalışma yapısının da zamanla şekillendiğini unuttuk. Evet, bugün her şeyin başında her bilimin atası kabul edilen matematik ve onu şekillendiren felsefe dâhi bir çeşit psikolojiyle yani sebep bağlantılarına temellendirilmiş ya da bu bağlantılardan türemiş yaşamsal kaynaklı sorunlara karşı bî’fikirle ve onlar karşısında savunma tepkisiyle oluşturulmuştu. Bu bilimleri oluşturanlardan sonra gelen insanlar olarak başka bir deyişle bu ilk düşünen insanların ürettiklerini devam ettirenler olarak bilimlerimizi, binalarımızı, teklonojimizi hatta hayatımızı bunların üstüne kurduk fakat temelde bu bilgilerin onların psikolojisiyle paralel oluşan varsayımlardan çıktığını unutup kanun kabul ettik. Belki de bu sayede daha kavram olarak bilmediğimiz ve anlamadığımız evreni şekillendirir olduk ama yine psikolojiyi kanunlarımızla göz ardı ettiğimizden, bakışımızı duygularımızın çok etkilediğini unuttuğumuzdan olsa gerek kendi küçük evrenimizi giderek çığrından çıkarmaya, bozmaya başladık.

Bugün ise çoğu akademisyen psikolojiye sadece insani ruh bilimi olarak bakmakta ve de öyle sınırlandırmaktadır. Evet, insan psikolojisi müşkül olduğu ve zamanla değiştiği için asla bütün olarak anlaşılamayacak ve araştırması bitmeyecektir. Lakin psikoloji bundan ibaret değildir; içinde yaşadığımız kullanılan, yaşanılan alanın; zaman içinde ki değişiminin özü tam anlamıyla bilinmeden insan psikolojisi de asla bütünüyle anlaşılamayacaktır; temel özler anlandıkça biraz daha anlayabileceğiz. Psikoloji sadece yaşayanların hâl bilimi olmaktan ibaret değildir. Canlılar değişken psikolojiye sahip olanlardır bu yüzden dikkat çeker fakat canlı olmayanların da bizden daha statik olsa da bir psikolojisi vardır. Bugün bizim sosyal bilimler, dil bilimleri gibi ad olarak bildiğimiz bilimler zaten insanlığın ortak mirası olarak çıkmıştır ve bundan dolayı insan psikolojisi ve toplum psikolojisiyle bağlı olarak incelenmelidir. Bunun yanında fen ve matematik bilimleri dediğimiz bilimler ise insanın; hareket yeteneği olmayan cansız psikolojisini yani evreni anlama çabasını işleyen bilimlerdir. Diğer bir deyişle bu bilimler psikolojinin yan dallarıdır ve psikolojiyle bir bütün halinde araştırılmalı ve birlikte anlaşılmalıdır ki bu ağır ağır kendi devrînde işleyen olayları kendi aktif psikolojimizle değişken hale getirmeyip doğal düzenlerini bozmadan bilimlerimizi ve teknolojimizin ilerletmeye, bunları evren odaklı uyarlamaya kendimizi de evrene göre olması gereken canlı doğamıza uyarlamaya imkân bulabilelim. Kısaca evreni rahatımıza göre şekillendirmeye değil evrenin durağan değişimine biz adapte olmaya çalışmalıyız ki türümüzün ömrü boyunca huzuru bulabilelim.

Günümüz dünyasında ise böyle bir anlayışı yaymak öncelikle akademik bir eğitim daha sonrasında geniş çaplı araştırmalarla mümkün olacaktır. Ancak sistem tarafından kalıplaştırılmış ve yüzeyselleştirilmiş üniversite anlayışında böyle derinlemesine ve sorgulayıcı bir akademik eğitimden bahsetmek zorlaşmıştır. Bu perspektife sahip üniversiteler ile hem bu bilim tarzında hem de sorgulanmamaya alışılmış derin konular üzerine düşünülüp, araştırmalar yürütülüp elde edilen sonuçlar ile toplum yararına harekete geçmek mümkün olabilir. Ne yazık ki kendi araştırma paradigmasını diğerlerinden tamamen ayrı tutabilen üniversite kalmamış, bu tarz bakış açısına sahip olan akademisyenlerse üniversitelerin tutumuna bağlı olarak azalmakta. Bunun önüne geçmekse ancak kendi not defterlerimizi yazılmış kitaplardan ayrı tutup ilerde onları ders kitabı haline getirmekle mümkün. Böylelikle gençliğin merakından gelen heyecanı mesleğin tecrübesiyle birleştirip sonsuz çeşit bilgi elde edebiliriz. Kısacası geleceğe dair endişeniz varsa siz de kendi biliminizi üretmelisiniz.

* Bî’FİKİR kelimesi yazı boyunca o an ki muhatap olduğumuz oluşumu tam olarak anlamış olmasak bile hakkında biraz bilgimiz olduğu halleri ifade ediyor

Fevzi Hazar EKECİK