52. GÜN - BİR İÇ ANADOLU ŞEHRİNDE ACI ÇEKMEK

Duvarları beyaz kareli fayans döşeli, insana boşmuş ya da henüz taşınılmış da yerleşilememiş hissi veren bir odadayız. Ben psikolog rolündeyim. Bugün de saçlarımı maşalamış, gözlerime kalemimi bulaştırmadan çekmişim. Bunlar benim kaygılarım; güzel giyinmek, saçlarımı jöleyle, maşayla, türlü çeşit şeylerle biraz olsun yatıştırmak, makyajımı doğru yapmak... Odaya bir kadın giriyor; basma etekli, kalıplı, boylu poslu bir şey. Yüzü ifadesiz, donuk mu sanki biraz? Ne düşünüyor?, beni nasıl buldu?, güne nasıl başladı? Yüzünden bunların hiçbiri anlaşılmıyor. Oysa benim yüzümde güller açıyor, iş yapıyoruz canım burada, sırıtkan olmayan ölçülü bir tebessüm, benim için yeni bir alışkanlık. Kadın utana sıkıla karşıma oturdu. Karşımda ama değil gibi, telaşsızca aklını toplamaya çalışıyor. Bu kadını ürkütmüşler, belli, donukluğu yavaşça açılıyor. Dinledikçe vücudum yay gibi geriliyor, hadi dese, gidelim dese elime en yakındaki kesici delici aleti alıp düşeceğim peşine.

Sabah sabah her şey kararıyor, beyaz fayanslı odam rutubetten nefes alınamayan bir bodrum katı oluyor, ağlamaktan makyajım akıyor, nedense bütün kaba etlerim ve başım acıyor. Az ilerde bana nasıl güç yetirdiğini aklımın almadığı bir adam, kocam, testekerlek açmış gözlerini, burnundan soluyarak bana bakıyor. Kabahatimi bulmak güç! Neymiş üst katta ki komşumla ilişkisi varmış, mesajlaşmaları yakalamışım. Evliliğimizde -biraz daha dürüst olmalıyım- hayatımda ilk kere dellenmişim, hesap sormak istemişim ama kocamın kimseye verecek hesabı yok, bir Allah'a işte, oysa ben o kadar beklemek istemiyorum. Güçlü kuvvetliyim, hani vursam deviririm, açsam kapıyı döndüremez beni ama bir şey var; gitmekle ilgili büyük bir problem var. Gidebileceğim hiçbir yer gelmiyor aklıma. Annemi düşünüyorum, benden daha zavallı, kırışık yüzüyle bükük beliyle hala babamdan dayak yediği geliyor aklıma, babamı düşünüyorum inanın kocamdan farkını ayırt edemiyorum. Nereye gidilir, ne yapılır bilmiyorum. Karşımda genç bir kız oturuyor, psikologmuş... Bu sabah o bodrumda olmadığı nasıl da belli, yüzü ışıldıyor. Bir yerleri arıyor, özel kadın sığınma yerleri varmış, bana yardım etmek istiyor, bekleşiyoruz birlikte. Yarım saat belki kırk beş dakika uğraştıktan sonra yüzü solgun, gözlerime bakıyor. '' Burada şubeleri yokmuş, İstanbul'da Ankara'da olsak olurdu ama'' diyor. Olmuyor, ben bir İç Anadolu şehrinde acı çekiyorum, yardım edilemeyecek kadar uzakta...

Kız duruyor çekine çekine boşanmak hakkında ne düşündüğümü soruyor. İçimden ağlamak geliyor, bunca yıl yaşadığım hayatın aniden midemi bulandırmasına, boğazıma takılıp kalmasına bir anlam veremiyorum. Burada ne aradığımı bilmeden bakıyorum kıza. Ne yerimden kalkıp o bodruma geri dönecek gücüm var ne de o bodrumdan temelli çıkacak cesaretim...

Leyla Polat