5 MADDEDE PSİKOTERAPİDEN NE BEKLEMELİSİNİZ

Türk toplumu eşi ve çocukları için saçını süpürge etmiş annelerin, sabah gün doğarken evden ayrılıp geç saatlere kadar eve ekmek parası getirmek için etini dişine katarak çalışan babaların kurduğu aileler üzerine kurulu bir sistemdir. Bu sistem, yetiştirdiği beyaz yakalıların bile etkisi altında kaldığı ve kişinin kendini başkaları(ailesi için dahi olsa) için heba etmeye hazır olduğu bir zihniyetin ürünüdür. Peki bu sistem içerisinde birey gerçekten kendini ne kadar var edebilir? Doğarken gözlerini açtığı bu sürecin neresinden kopup kendi özüne bakabilmeyi başarıyor insan? Kendi yokluğu içerisinde başkalarını var etmeye çalışırken birey, başkalarının da bir başkası(ları) için kendini heba ettiğini görebilir mi? Bu kısır döngü içerisinde kişinin kendinden vazgeçerek yetiştirdiği nesle ne gibi bir olumlu etkisi olabilir diye düşünmeden edemiyor insan.

Ben bunları düşüne durayım sizler psikoterapinin bu toplumda ne kadar kıymet görebileceğini kestirmeye çalışın. Eğer psikoterapi aslen bireyin kendi yolculuğunda ihtiyacı olan ekipmanları tanıma ve bunları en iyi şekilde kullanma yeteneği ile ilişkili bir süreç ise toplumun yüzde kaçlık bir dilimi bu arayış içerisine girebilir?

Bu sorular kafamın içine dolanırken bir taraftan psikoterapiye dair bazı gerçekleri ve bilinen bazı yanlışları sıralamaya çalışayım.

1. HER BİREY PSİKOTERAPİ DESTEĞİ ALMAK ZORUNDA DEĞİLDİR.

Her ne kadar hayatta sıkıntı yaşamayan kimse olmasa da herkes hayatta karşısına çıkan zorluklar için psikoterapi desteği almak zorunda değildir. Yeterli beceriye sahip bireyler fevkalade yaşadığı zorlukların üstesinden gelebilecek çözümler bulabilir. Bu çözüm süreci bazı zamanlar dakikalar hatta saniyeler içinde sonuçlanırken bazı zamanlar daha uzun vadede ve birçok deneme sonrasında gerçekleşebilir. Birini bu mücadele içerisinde görmek çoğu zaman özellikle bireye yakın kimselerde endişe uyandırsa da aslında olması gereken olabildiğince saygı duymak ve bireyi bu noktada şevklendirmektir. Bu demek olmuyor ki psikoterapi desteğini seçmiş birey zayıftır. Aslında psikoterapi desteğini seçmiş birey sadece hayatının bu zorluğunda kendisini yargılamadan, özgür bir atmosfer sağlayarak ve belki aldığı eğitim ile doğru yönlendirmelerde (nasihatlar değil) bulunabilecek bir uzmanın yoldaşlığını seçmiş demektir.

2. PSİKOTERAPİSTLER HER ŞEYİ DOĞRU BİLMEK ZORUNDA DEĞİLDİR.

Bir kimsenin -her ne kadar deneyimli ve de nitelikli olsa da- mutlak doğruları bildiğine/bilebileceğine dair bir kanı gerçeklik sınırları dışındadır. Bir terapiste gidiyorsunuz ve ‘’Benim problemim bu, ne yapmalıyım?’’ diye soruyorsunuz. Beklentiniz terapistinizin sizlere uygun yolu göstermesi ve hayatınızın bu safhasındaki sıkıntısını gidermesidir. Gerçekten de bu mümkün müdür? Bence terapistin asıl görevi hiç bir zaman bu olmamıştır. Bu amaçla terapiste başvuran bireyin sorması gereken ikinci ve de çok önemli bir soru vardır. Gerçekten kendi hayatım için almam gereken bir kararda bir başka kimseye mutlak inanmam ne ölçüde kabul edilebilir bir durumdur? Psikoterapinin -her ne kadar bilimsel çıktılar sonrasında oluşmuş ve gelişmiş bir yöntem olsa da- insanlığın tüm problemlerine hem de her birey için tamamen apayrı gelişen bir yaşam sürecinin tüm ayrıntılarına dair genel geçer doğruları saptaması ne kadar mümkündür?

3. EE O ZAMAN PSİKOTERAPİ NEDEN VAR?

Yazılanlar psikoterapinin değerini düşürdüğümü düşündürse de aslında tam tersi bir durum söz konusudur. Yukarıda yer alanlar içselleştirildiği zaman psikoterapinin temel anlamı daha da belirginleşmektedir. Her şeyden önce ne terapi ne de terapist ütopik birer kavram değillerdir. Büyülü değnekleri ve sihirli çözümleri yoktur. Psikoterapi gerçekliğin ta kendisidir. Psikoterapi yöntemleri ile psikoterapist öze, mutlak gerçeğe ulaşma çabasının bir ürünüdür. Algı biçimini şekillendirmeye, olaylara başka başka bakabileye, bireyin bazen kendinden bile sakladığı gerçekleri farkındalık seviyesine çıkarma sürecidir. Bunu yapabilemesinin yolu da sizlere sunduğu seffaf, empatik, yargılardan uzak atmosferdir. Size aslında hiç farketmeden başka başka şeyler uğruna sattığınız zamanın bir bölümünü satın alma imkanı sunan yegane olanaktır. Farklı psikoterapi ekolleri sizlere bunun sadece farklı formlarını sunar. Onun için hangi yöntemin en iyisi olduğuna karar vermek en önemli sorulardan biri değildir. Kendinizi nerede var edebiliyorsanız orası sizin için en uygun yerdir. Psikoterapistin de bu olanağı sağlayabilmesi en kıymetli kıstastır.

4. TERAPİ ÜCRETİ ÇOK YÜKSEK DEĞİL Mİ?

Bu yanılsamanın sebebini nispeten giriş kısmında vermiş bulunmaktayım. Ömür boyu kendini başkalarına adamış kimsenin materyal olmayan, tamamen kendi çıkarına hizmet eden bir destek için ödemeye hazır olduğu bedel desteğin asıl değerinden daha kıymetsizmiş gibi görünüyor. Bu değer biçme işini biraz daha farkında bir zihinle gerçekleştirdiğinizde aslında talep edilen ücretin çok da uçarı olmadığını farkedebilirsiniz. Toplumun geneline baktığımızda ve aylık gelirler göz önünde tutulduğunda belki azımsanamayacak bir meblağa işarert etse de bu kesinlikle psikoterapinin suçu değildir.

5. DESTEK ALACAĞIM UYGUN TERAPİST HANGİSİ?

Türkiye sınırları içerisinde değerlendirdiğimizde üzülerek belirtmek gerekir ki uzman birey sayısının nüfusa oranla düşük seviyede olduğu değerlendirilebilir. Bunun sonucunda ciddi bir suistimal ortamın var olduğunu söylemekte fayda var. Bu doğrultuda danışanın güvenilir terapiste ulaşmada zorluk çektiği aşikardır. Peki terapi alacağımız kimseyi neye göre seçmeliyiz? Bunu birkaç basamak şeklinde aşağıda sıralayacağım:

  • Terapi için ulaştığınız kimsenin mezun olduğu bölümler: Psikoterapi yapabilecek bireyler psikoloji veya psikolojik danışmanlık ve rehberlik bölüm mezunlarıdır. Ama bunlar tek başına iyi bir terapist olmak için yeterli değildir.
  • Terapistin uzmanlığı: Psikologlar ve Psikolojik Danışimanlar lisanslarını tamamladıktan sonra psikoterapi alanında uzmanlaşmak için ilgili yüksek lisans programlarından uzmanlık derecesi alır.
  • Terapistin aldığı süpervizyon: Özellikle bir psikoterapi ekolünde kendini geliştiren uzmanlar alanda uzun yıllar çalışmış ve kendini kanıtlamış diğer uzmanlardan uzun bir süre süpervizyon alır. (bu süreç 2 ya da 3 yıla kadar uzayabilir.)
  • Terapistin aldığı eğitimler ve edindiği sertifikalar: Uzmanlar çalışma alanlarını geliştirmek adına birbirinden farklı eğitimlere ve çalışmalara katılarak uzmanlıklarına artı değer katarlar.

Burada sözü edilen yeterlilikleri sormak her danışanın hakkıdır. Terapistin de bu konuda seffaf olma zorunluluğu vardır.

NOT:

Unutulmaması gereken başka bir konu ise terapistinizin eğitimleri ve deneyimleri ne olursa olsun çalışmaya başladıktan sonra terapötik süreçten ne kadar verim aldığınızdır. Bu yolculukta kendinize yoldaş seçme hakkı her zaman size aittir. Bir kimsenin daha önce elde ettiği başarılar veya kariyeri sizin için bağlayıcı olmak zorunda değildir. Daha önce bahsettiğimiz ve sizin için uygun psikoterapötik atmosferi sağlayamamanız ne sizde ne de terapistte bir problem olduğuna işarettir. Her ilişkide olduğu gibi terapötik ilişkilerde de uyuşmama söz konusu olabilir. Aynı hak terapistiniz için de geçerlidir. Terapistiniz bu uyumu sağlayamadığını düşünüyorsa sizi başka bir uzmana yönlendirme hakkına sahiptir.